EDEBİYATÇILARIMIZIN BİLİNMEYEN YÖNLERİ

Hasret Ceylan

Her okurun, okuduğu yazar hakkında detaylı bilgiye sahip olmak adına sorduğu sorular vardır; “O acaba nasıl biri? Hayatında dönüm noktası dediği bir anı veyahut onu derinden etkileyen durum yaşamış mı?” gibi sorularla merak susuzluğunu gidermeye çalışan okurun bu ilgisi gayet doğaldır. İşte Türk Edebiyatında kendilerine mahsus alanlarda ün yapmış ve okurları tarafından sevilip okunmuş birkaç yazarımızın bilinmeyenleri:

Ahmet Hamdi Tanpınar

Tanpınar daha çok romancı yönüyle öne çıksa da Türk edebiyatının önemli şairlerindendir. Büyük yazar, yalnızlıktan ve yalnız kalmaktan çok korkmuş fakat buna rağmen hiç evlilik yapmadan yaşamını sürdürmüştür. Üstelik sık sık arkadaşlarına yalnız kalmaması için telkinlerde bulunduğu aktarılır. 1937’de Ahmet Kutsi Tecer’e yazdığı mektupta “Evlen Kutsi evlen ebedi bir şifadır evlenmek. Ben doğrusu ümit etmekten bıktığım için evlenmeye derhal hazırım. Ve sadece sen değil Nurettin’i de evlendir.” demiştir.

Yahya Kemâl Beyatlı

Gerçek ismi Ahmet Âgâh olan Yahya Kemâl Beyatlı, Cumhuriyet döneminin önde gelen yazar ve şairlerinden biriydi. Edebi yaşamının dışında milletvekilliği gibi görevleri de üstlenen yazar, sağlığı yerindeyken hiçbir kitabını kendi isteği üzerine yayımlamamıştır. Bunun sebebi ise yazılarının yetersiz olduğunu düşünüyor olmasıydı. Yazarın ebediyete intikalinden sonra yayımlanan “Kendi Gök Kubbemiz” ve “Eski Şiirin Rüzgârıyle” isimli kitapları iki bölüm halinde değerlendirilerek okuyucularıyla buluşturuldu. Yahya Kemâl Beyatlı’nın bu ve öteki eserlerinin yayınlanmasında Nihat Sami Banarlı’nın ve İstanbul Fetih Cemiyetinin önemli katkıları olmuştur.

Peyami Safa

“Dokuzuncu Hariciye Koğuşu”, “Fatih-Harbiye”, “Yalnızız” gibi onlarca esere imza atan Peyami Safa varlıklı bir ailenin çocuğu olmayıp, zor şartlar altında kendini yetiştirmiş, hayatı boyunca tatil yapmaksızın yazmasına rağmen kıt kanaat geçinmiştir. Çocukluğunun yedi yılını iltihap kapan sağ kolunun kesilmesi endişesiyle geçiren Peyami Safa, “Dokuzuncu Hariciye Koğuşu” adlı romanında benzer acıları sol ayağından çeken bir kahramanı anlatır. Bu roman Safa’nın genç yaşında büyük bir romancı kabul edilmesine kapı açmıştır. Necip Fazıl bohemlik zamanlarından başlayarak Peyami’nin en yakın arkadaşlarından biridir. Bu iki yakın dostun arada bir inişli çıkışlı zamanları da olmuştur. Buna rağmen Peyami’nin ölümünün üzerine Necip Fazıl şu sözleri yazmıştır: “Kafası vardı. Kültürü vardı. Cümlesi vardı. Üslubu vardı. İç dünyası vardı. Hafakanları vardı. Çilesi vardı. Metafizik arayıcılığı vardı. İmanı vardı. Şüpheleri vardı. Estetiği vardı. Diyalektiği vardı. Cesareti vardı.”

Sait Faik Abasıyanık

Henüz dört yaşındayken denizle tanışan Sait Faik, babasının Karamürsel’de tahrirat kâtibi olarak tayini çıkınca deniz kokusunu ilk burada sinesine çekti. İleride onda peydahlanacak olan deniz, balık, balıkçı tutkusunu sahil kıyısında bir evde geçirdiği üç yıla borçluydu. İlk öyküsünü Bursa Erkek Lisesinde yazan yazar eğitim hayatında sık sık okul ve bölüm değiştirmiştir. Sait Faik kılık kıyafet ve davranışlarıyla yazar takımına hiç benzemez, koltuğunun altında kitap taşımaz, okuduklarını anlatmaz, düşüncelerini iddialı şekilde savunmazdı. Sait Faik’le tanışanlar bir halk adamı sanırlardı onu. Hakları da yok değildi; çünkü Sait Faik gerçekten bir halk adamıydı.

Oğuz Atay

Bu topraklardan çıkarak tutunamamayı anlatmış, yazmak için yaşamış bir yazar… Oğuz Atay’ın kitabı ilk çıktığında günümüzdeki popülerliğinden oldukça uzaktı. İlk kitabının yayımlanmasını sağlayan TRT yarışması dışında hiçbir ödül almamış, Çok kalın olduğu için ilk baskısı iki cilt yapılan Tutunamayanların ikinci cildi depoda beklemeye terk edilmiş satışı ise başarısız olmuştur. Kitaba olumlu tepkiler de yok değildir elbet. 1972’de Orhan Pamuk Tutunamayanlar çıkar çıkmaz alıp defalarca okumuş, edebiyatçı olmak isteyen fakat Teknik Üniversite’de okuyan yirmi yaşındaki Orhan Pamuk’u derinden etkilemiştir.

Cemal Süreya

Sözcükleri aşka dönüştüren bir şair olan Cemal Süreya, İkinci Yeni’nin ele avuca sığmaz isimlerinden biridir. Dersim olayları sırasında henüz küçük bir çocuk olan Süreya, orada derin acılara şahit olmuştur. Son derece tarifsiz bir okur olan Cemal Süreya ilkokul 3’te Suç ve Ceza’yı defalarca Karamazov Kardeşler’i ise tam 5 kez okumuştu. Cemal Süreya yazı yazacağı sırada gürültü arar, evde yazı yazarken dahi televizyon ve radyonun sesini açık tutardı. Şair mektup yazmayı çok sever hatta öyle ki kadınların ağzından kendi kendine mektup yazar ve postalardı.

Ahmet Haşim

Fecr-i Âti topluluğunun önemli şairinden olan Ahmet Haşim ilk şiiri yayımlandığında henüz on üç on dört yaşlarındaydı. Galatasaray’da okurken derslerine girdiği Tevfik Fikret’in dâhil olduğu Servet-i Fünun akımından hoşlanmadığı için onu kötüleyen yazılar yazmıştır. Ahmet Haşim’in çirkin olduğu düşüncesiyle kendinden nefret ettiği ve aynalara tükürdüğü bu sebepten gündüzlerini evde uyuyarak geceleri ise dışarı çıkıp gezerek geçirdiği söylenir. Yakup Kadri Karaosmanoğlu “Edebiyat Gençlik Hatıraları”nda demiştir ki: Kendisinin son derece çirkin bir adam olduğunu zannediyordu ve bu zan ona ilk gençlik çağlarından son gençlik dönemine kadar hayatı zehreden tasalardan biri olmuştur.

Hüseyin Rahmi Gürpınar

Servet-i Fünûn topluluğunun yazarlarından olan Gürpınar yaşamı boyunca hayatını kalemiyle kazanmaya çalışmış, çocukluk ve gençlik döneminde annesinin ölümüyle başlayıp babasından ayrı kalmayla süren ve yanında yetiştiği büyükanne ve teyzelerini art arda yitiren yazarın kişiliği üzerinde büyük etkisi olmuş ve bu etki eserlerine sirayet etmiştir. Şevket Rado eserleri kadar eldivenleriyle de tanınan yazarımızı: “Hüseyin Rahmi yanına eldiven almadan asla sokağa çıkmazdı. Sokakta el sıkmasını sevmez, evdeki kapıları entarisinin eteği ile tutarak açardı.” diye anlatır.

Bir Cevap Yazın

Your email address will not be published.