Film, Farhad ve Tahereh’in aşkı üzerine kuruludur. Farhad aynı köyden olduğu bu kız ile yeni bir dünyanın hayallerini kurmaktadır. Ancak Tahereh ve ninesi farklı bir dünyanın peşindedir.
Sadece baktığın yolu mu düşünüyorsun?
1990 Mencil-Rudbar depremi İran halkı için her anlamda yıkımdı; binlerce ev yıkıldı, binlerce insan öldü ve evsiz kaldı. Abbas Kiyarüstemi ise bu depreme ve insanların yıkım karşısındaki durumlarına Zeytin Ağaçları Altında filmiyle dikkat çekiyor. Film boyunca ağaç altında bekleşen insanları ve yıkılmış evleri görüyoruz. Bu yıkıntılar arasında çırpınan insanın ruhunu konu alarak çekiyor filmi Kiyarüstemi. Yıkılan İran evlerini çiçeklerle süslemiş, yıkıntıları umuda gebe bırakmıştır. Filmde hayat her şeye rağmen devam eder. Evler yıkıldı diye çiçekler açmayı bırakmaz, çocuklar oynamaya devam eder ve bu çetin koşullarda aşk da devam eder. Kiyarüstemi bütün bunları çekerken kimseyi bizim için sefil göstermez sadece bize insanı ve insan olmayı fark ettirir.
Film, Farhad ve Tahereh’in aşkı üzerine kuruludur. Farhad aynı köyden olduğu bu kız ile yeni bir dünyanın hayallerini kurmaktadır. Ancak Tahereh ve ninesi farklı bir dünyanın peşindedir. Farhad dünyaya çok temiz bakarak “Eğer toprak sahibi toprak sahibiyle, zengin zenginle, cahil cahille evlenirse hiçbir işe yaramayacağını düşünüyorum. Eğer okuyanlar cahillerle, zenginler fakirlerle, evsizler toprak sahipleriyle evlenirse çok daha iyi olur. Böylece herkes birbirine yardım etmiş olur bence en iyisi budur. Eğer iki insan evlenir ve iki evleri olursa kafalarını bir yere ayaklarını bir yere sokamazlar.” der. Burada izleyiciyle bir felsefe aşılanır; dünyada bir şeylerin birbirini tamamladığını, tek bir evin, tek bir dünyanın bütün insanlığa yeteceğini söyler. Bu düzen içinse tek bir evde oturmayı istemek yeterlidir. Ancak Tahereh bu şekilde düşünmez onu büyüten, besleyen köyden uzaklaşmak ister, Farhad ise ona yıkılmış bir evde bir gelecek sunar. Bu eve bir pencere açsa bile, Tahereh dağları izlese dahi yeterli gelmez. Tahereh film boyunca kaçar biz ise onun düşüncelerini kovalarken kendimizi kurak İran topraklarının ortasında zeytin ağaçlarının altında buluruz. Tahereh sürekli bir yola bakar sürekli yürür ama biz bir yoldan ve bahçelerden başka bir şey göremeyiz. Tahereh umutsuz ve yorgun insanın son yürüyüşünü yapar. Nereye gittiği önemli değildir onun için nasıl bir yolda yürüdüğü de önemsizdir. Bazen taşlık bazen yemyeşil yollardan yürüse de ardında dağların oğlu Farhad olsa da fark etmez, Tahereh yola çıkmayı göze almıştır ve sadece yolu düşünür, yolu görür.
Kiyarüstemi zeytin ağacını boş yere kullanmamıştır; zor koşullar altında yetişen, yüz yıl boyunca toprağı ve insanı selamlayan bir ağaçtır. Vatanına ne olursa olsun kökleri ile sarılmış, vatanını besleyen ve ondan beslenen bir ağaçtır. Böylesine bir kutsallığı Tahereh’in zıtlığı ile daha da pekiştirir. Farhad ise zeytin ağaçları gibidir; yıkılanı yeniden yapar, çiçekler sunar ve pencereler açar sevdiği kadın için, vatanın dağlarını izlesin diye.
Yaşam ve ölüm film boyunca birbirini kovalar, biz ise kazananı göremeyiz. Farhad ve Tahereh’in hikâyesi umudun ve imkansızlıkların hikâyesidir. Farhad, Tahereh’e; İran ise çiçeklere mahkûmdur.