CUMBADAN RUMBAYA

Beyzanur Özkan

Tam da kültürel yozlaşmanın olduğu Tanzimat Dönemi’nde başlayan bu değişim süreci ve devamında gelen yüksek kuleler, kentler; bahçeden parka dönüşüm, edebiyatımızda yer bulmuş, bilhassa şiirde bir imge olarak dizelere oturmuştur. Bu bağlamda akla gelen ilk şiir Sezai Karakoç’un “Balkon” şiiridir.

Balkon, bir imge olarak edebiyatımızın çeşitli eserlerine konu olmuştur. Gerek ardında gizlenen mana bakımından; gerek toplumsal, tarihi, medeni ve kültürel bakımdan bir krizin tecellilerinden biri balkon imgesidir. Bunun nedeni balkonun menşeinin Batı olması. Bir diğeri de Türk örfünde önemli konuma sahip olan cumba ve beraberinde getirdiği kültür birikiminin, balkonlu evlerin yaygınlaşmasıyla hayatımızdan silinmesi.

Osmanlı’da konak kültürü vardı. Konakta dede, baba ve torun birlikte yaşardı. Üç kuşak etkileşim halinde olduğundan günümüz sorunlarından kabul edilen “kuşak çatışması” yaşanmamış oluyor, bilgi ve tecrübeler babadan çocuğa, dededen toruna aktarılıyordu. Aynı şekilde yenilikler de önceki iki kuşağa torun tarafından öğretildiğinden kimse çağın gerisinde kalmıyordu. İşbu düzen konaktan balkonlu eve taşınmamız ile yıkıldı.

Tam da kültürel yozlaşmanın olduğu Tanzimat Dönemi’nde başlayan bu değişim süreci ve devamında gelen yüksek kuleler, kentler; bahçeden parka dönüşüm, edebiyatımızda yer bulmuş, bilhassa şiirde bir imge olarak dizelere oturmuştur. Bu bağlamda akla gelen ilk şiir Sezai Karakoç’un “Balkon” şiiridir. Karakoç şiirine “Çocuk düşerse ölür çünkü balkon…” diyerek başlar. Bu dizeyi şöyle okumamız mümkündür: İlki cümlenin gerçek manasıdır. Zira üzülerek izlediğimiz balkondan düşme haberlerine denk gelmeyen yoktur. İkincisi ise şiirin bütünsel incelemesi yapıldıktan sonra çıkarılabilecek bir anlamdır ki bizce Karakoç’un asıl anlatmak istediği de budur. Burada çocuktan kasıt Türk milletidir. Çünkü Osmanlı Batılılaşmaya başladığında kendini balkondan atmıştı. Çünkü balkon ölümün cesur körfeziydi, Karakoç’a göre.

Cumbadan rumbaya geçiş bir intiharın tezahürüydü. Koca çınar imha etti kendini. Apaçık intihardı bu…

“Yüzünde son gülümseme kaybolurken çocukların / Anneler anneler elleri balkonların demirlerinde.” Yüzünde son gülümseme olan çocuklar Batılılaşmaya, balkona, bahçeye karşı durabilenler. Anneler ise toplumun mimarları. Kadın bozulmuşsa toplum da bozulacaktır. Karakoç anneleri zikrederken aynı zamanda toplumun entelijansiyasına da göndermede bulunuyor. Bir milletin ileri gelenleri Batının eteğine yapışmışsa o toplumun akıbetinin hayırlı olmayacağı aşikardır.

Sonraki dizelerde balkonun bir tabut kadar olduğundan bahseder. O tabutta cumbanın, Osmanlı medeniyetinin cenazesi vardır. Ama o tabutu gömecek yer yoktur. Çünkü eskiden insanlar, cenazelerini bahçelerine gömerlerdi. Bahçe evlere balkon oldu.

Sezai Karakoç şiirini balkonsuz ev yapan mimarların alınlarından öpmeye giderek sonlandırmıştır. Mustafa Ökkeş Evren bir şiirinde Karakoç’a yanıt veriyormuş gibi ”Usta, balkonlar artık / Tabuttan geniş / Nereye gidiyorsun/ Böyle koşarak/ Balkonsuz evler yapan / Mimarlar ölmüş” diyor. İsmet Özel ise şiirinde: Berbattır balkonda o güneşli sabahlar, diyerek aynı meseleden dem vuruyor.

Burada bize düşen şey seçim yapmak: Ya balkonlu ev yapan mimarlardan olup o ‘güneşli sabahları’ balkonumuzda karşılayacağız. Ya da cumbamızdaki divana oturup ince ince nakış işlemenin zevkine varanlardan olacağız.

Bir Cevap Yazın

Your email address will not be published.