GEÇMİŞ ZAMANIN GÜNÜMÜZ MEKÂNI

Ayşenur Güneş

Gelin hep birlikte mutlaka görülmesi gereken müzeleri keşfedelim. Evinizde dinlenirken, kahve yudumlarken, otobüste cam kenarında bir koltukta otururken veya az önce çevirmiş olduğunuz sayfadaki satırların etkisine kapılmışken yakalamış olabilirim sizi.

İlk rotamız Milli Saraylar Resim Müzesi

Dolmabahçe Sarayı’nın, Veliaht Dairesi bölümünde yer alan müze, 200’ü aşkın değerli birçok tablolarıyla zengin içeriğe sahip. Tablolar konularına ve dönemlerine göre 11 ayrı bölümde sergilenirken, her bölüm sarayın farklı bir salonunda yer almaktadır. Kıymetli birçok ressamın eserleri ve yapının göz alıcı ihtişamı görülmeye değer. Yağlıboyanın başarılı kullanımı, renklerin uyumu ve işlenen konular gerçek yaşamı tuvale aktarmada ne kadar başarılı olunduğunu gözler önüne seriyor. Eserler sizi 19. yüzyılda kâh bir evin çiçekli bahçesine kâh uçsuz bucaksız denizlerin kıyısına kâh Mısır sokaklarında bir gezintiye çıkarıyor. Bu müzeyi benim için diğer müzelerden bir adım öteye taşıyan tarafı ise müzenin büyüleyici atmosferinden çıktıktan sonra saray konseptiyle hazırlanmış Şeker Ahmet Paşa Çay Salonu’nda keyifli zaman geçirebileceğiniz bir alanın olması. Ayrıca vaktiniz varsa Dolmabahçe Sarayı’nın tamamını da gezmenizi tavsiye ederim.

İkinci rotamız İslâm Bilim ve Teknoloji Tarihi Müzesi

Gülhane Parkı içerisinde Saray Sur Duvarı’na bitişik Has Ahırlar Binası’nda yer almaktadır. Müze, Müslüman bilim insanlarının yüzyıllar önce tüm insanlığa armağan ettiği ve hâlâ günümüze ışık tutan icat ve keşiflerini görme fırsatı sunuyor. Astronomi, coğrafya, gemicilik, zaman ölçümü, geometri, tıp, kimya, fizik, mimari vb. birçok alanda sergilenen eserler, İslâm dünyasının bilime ve ilime ne kadar çok değer verdiğini ve üretkenliklerinin kısa zamanda Avrupa’da ilgi çekip örnek alınarak okul ders kitaplarında günümüzde dahi yer tutmasını, apaçık bir şekilde görme olanağı tanıyor. 585 adet alet, cihaz kopyaları, maket ve model koleksiyonuyla alanında Türkiye’de ilk, Dünya’da ikinci örnek teşkil eden müze olması açısından da önem arz ediyor.

Üçüncü rotamız İstanbul Arkeoloji Müzesi

Ülkemizin müze olarak inşa edilen en eski binası özelliğine sahip bu yapı, Osmanlı İmparatorluğu’ndan bize kalan değerli emanetlerden biri niteliğinde. Müze sizi yüzyıllar önce, farklı kıtalarda, belki de daha önce hiç ayak basamayacağınız topraklarda yaşamış insanların; kişisel eşyalarını, kullandıkları paraları, içinde yattıkları mezarları, mimari yapılarını ve dini sembollerini görebileceğiniz heyecan verici bir zaman yolculuğuna çıkarıyor. Burada özellikle beni etkileyen MÖ. 6. yüzyılda yaşamış Fenike Kralı Tabnit’in mumyası oldu. Mumya, müzedeki diğer 4 mumyadan farklı. Mesela üzerinde mumya bezi yok, başında hâlâ saç var, iç organları kurumuş da olsa hâlâ vücudunda. Derisi vücudunun alt ve yan kesimleriyle kafatasında hâlâ mevcut. Korkutucu bir görüntüsü olan mumya, içinden çıktığı lahitin yanında cam fanus içerisinde sergileniyor. Ayrıca lahitin üzerinde kralın, mezarını açan kişiyi lanetlediği bir kitabesi de mevcut.

Beşinci rotamız İstanbul Deniz Müzesi

Beşiktaş’ta bulunan müzenin kuruluşu II. Abdülhamid Han devrine dayanıyor. İlk askeri müzemiz olma özelliğine sahip bu yapı, saltanat kayıkları, bahriyeli kıyafetleri, gemi modelleri, kadırgalar, armalar ve daha birçok tarihi objeye ev sahipliği yapıyor. Üç tarafı denizlerle çevrili topraklarımızda verdiğimiz milli mücadele ruhunu yakalayabileceğiniz, padişahların köşklü, altın varaklı kayıklarının arasında kendinizi boğaz turu yaparken bulabileceğiniz bir müze burası. Müzeyi, bence çoğu müzeden farklı kılan özelliği kazılardan çıkarılıp bir araya getirilerek değil de 16. yüzyıldan buyana büyük yapıların oldukları gibi muhafaza edilip günümüze kadar ulaşabilmiş olmasıdır.

Altıncı ve son rotamız İstanbul Oyuncak Müzesi

Kadıköy’de bulunan müze, bir şair tarafından kurulmuş olması ve içeriği bakımından ülkemizde bir ilki teşkil ediyor. Sunay Akın’ın yurt dışında açık arttırma ve antikacılardan topladığı koleksiyon, 1700’lü yıllardan günümüze kadar oyuncak tarihinin en gözde parçalarından oluşuyor. Bu özelliği bakımından ailecek ziyaret edilebilecek, üç kuşağa hitap eden bir mekân. Ailenin bütün üyelerini çocukluk anılarına götüren “Bu oyuncaktan bende de vardı!” diyerek başlanılan hatıraların anlatıldığı sıcak bir atmosfer. Ayrıca müzenin en alt katında bulunan kafenin, lezzetli tatlılarını da denemenizi tavsiye ederim.

Fırsat: İçinde bulunduğumuz pandemi koşulları sebebiyle, evden çıkmadan da tarayıcı üzerinden “Sanal Müze” aracılığı ile hem yurt içi hem de yurt dışı birçok müzeyi tanıma fırsatı yakalayabilirsiniz.

Daha Hesaplı: Müze ziyaretlerinizde öğrenci kimliğiniz varsa 30 TL değerindeki “Müze Kart”a sahip olarak tüm yıl müzelere ücretsiz girebilirsiniz.

Bir Cevap Yazın

Your email address will not be published.