NE GÜZEL TESADÜF!

Nurcan Tanyeli

O çocukla karşılaştığımda ve durağa gittiğimde anladım, çocukların gelecek üzerindeki güçlü etkisini. Küçükken yaramaz deriz, onlar da kendilerini işe yaramaz sanarlar. Aramızdaki ilişkiyi ne kadar düzeltirsek gelecek o kadar güvenli olacaktır. 

Ben Nizamettin Sarmalı. Çocuklar hakkında yazmak istediklerim var.

Efendim, ben karşı değilim çocukların koşmasına da kıvranmasına da. Dilli de olsa çilli de çocuk çocuktur. Celallenmenizi şunca yaşımda dahi anlamış değilim. Sanki siz hiç çocuk olmadınız da nişancı atarmışçasına annenizden gelen terlikleri tam çanağınızın ortasına yemediniz. Bırakın gezsinler, akşam ezanına kadar sokaklarda oynayıp leblebi tozu boğazlarında kalsa dahi yemeye devam etsinler. Hem bakarsınız erken olgunlaşırlar, size analık babalık ederler. Yarın mesleklerini ellerine aldıklarında yenilenen dünyaya uyum sağlamanıza yardımcı olurlar.

Bakın ne anlatacağım. Aman kulak kesilin, tekrar anlatamayacağım. Takdir edersiniz yaşlandım ve nefesimi özgürce kullanmama müsaade etmiyor Yaradan. Zamanında tasarruf etmiyorduk, bundan ötürü neler kaybetmedik neler.

Velhasıl konuyu dağıtmayayım. Çünkü mevzu günlerini sayan bir ihtiyarın nefesi değil. Mevzu, geleceğin onlarda olduğunu adımız gibi bildiğimiz çocuklarımız.

Yolda yürürken birden karşıma bir afacan çıkmasın mı?

” Ah evladım! Az daha kalpten intikal ediyordum ahirete.” deyiverdim.

Durdu, yüzüme sonra da yeleğimin cebindeki saatime bir dakikalığına baktı. Bir dakika geçtiğini dakikada küçücük öten saatimden anlamıştım.

“Amca acaba neden hala köstekli saat kullanıyorsun?” dedi.

Kafamı dikleştirdim. Kendimce akıllıyım ya havalardayım. Biliyormuşçasına konuştum.

“Daha ne cancağızım? Başka saat mi yaptılar da zamanı öğrenmek için oraya bakayım?”

Öylece baktı suratıma. Bu sefer dakikaları sayamadım, öyle bakıyordu ki cahilden bile cahil hissettiriyordu.

“Amca senin Saatleri Ayarlama Enstitüsü’nden haberin yokmuş.” dedi.

“Neyden neyden? Yavrum ne bilinmez şey. Şuracıkta kalmış on nefes, sen gelmiş entitü mentütü diyorsun.”

Geçmeme izin vermeden konuştu. Mantıklı konuştuğundan onunla gittim.

Enstitüye bağlı olan ve yoldan geçenlerin saatini kontrol eden bir yere vardık. Ben böyle afilli yer görmedim. İyi dekore edilmiş bir durağa benziyordu.

Girdik içine, oturttular bizi sandalyeye, çay ikram ettiler. Çayımı yudumlarken onlar da kösteklimi muayene edip daha güzel çalışan, kol saati denen bir saat armağan ettiler.

O çocukla karşılaştığımda ve durağa gittiğimde anladım, çocukların gelecek üzerindeki güçlü etkisini. Küçükken yaramaz deriz, onlar da kendilerini işe yaramaz sanarlar. Aramızdaki ilişkiyi ne kadar düzeltirsek gelecek o kadar güvenli olacaktır.

Yazımda samimiyetle anlatmaya çalıştım, çocuklar hakkındaki düşüncelerimi ve o çilli çocuğun hayatımdaki yerini. Şimdi 80 yaşında bir amca olsam da kolumda siyah, irice saatimi gururla taşıyorum. Öyle ki zaman üzerinde sağlam kararlar alırken hep yanımda olup yol göstermesi – tıpkı bir çocuk gibi – benim gibi bir ihtiyar için mutluluktur. Ve o günkü karşılaşmamız hayatımdaki en güzel tesadüftür.

Bir Cevap Yazın

Your email address will not be published.