Kızıl Veba, günümüze dair gerçekçi tahminlerde bulunan post-apokaliptik kısa romanın güçlü bir örneğidir. Hastalık kavramının dünyanın tabii ve ortak bir sorunu olduğu bilinse de London’un bu hastalığı varoluşumuza kadar geriye götürüp özdeki hastalığı ve alilliği anlatması ayrıca etkili bir unsurdur.
Bugün insan acınası durumdadır. O ilk çağlara özgü nefreti, hıncı ve istenci yok etmiştir. Kendini evcilleştirmiş ve ehilleştirdiklerinin kölesi konumuna düşürmüştür. Doğal durum karşısında zekasını kesinleştirip duyularını eğiten narin insan pek aciz ve savunmasızdır. Üstelik bu eğitim tamamlanmayacak bir özü değiştirme çabasıdır. Nihayet insanoğlu gelişmişlik zannettiği şeylerin getirdiği savaşımın aslında ilkel benliğini tatmin eden maskeler olduğunu fark edecektir.
London’un “Kızıl Veba” kitabıdır. Kitap günümüze dair gerçekçi tahminlerde bulunan post-apokaliptik kısa romanın güçlü bir örneğidir. Hastalık kavramının dünyanın tabii ve ortak bir sorunu olduğu bilinse de London’un bu hastalığı varoluşumuza kadar geriye götürüp özdeki hastalığı ve alilliği anlatması ayrıca etkili bir unsurdur. Tam da burada London’un günümüzde de “hastalığı saklayan ülkeler,” “dünya nüfusunun 8 milyar olması,” “ilk günlerindeki telaşı,” “uçakların kalkmayışı,” “üniversitelerin durması” gibi pratik tahminleri de günümüzle -1910 yılında öngördüğünü de es geçmeden- tamamı ile örtüşmektedir.
Bunun dışında ahlakın ve sınıfsallığın oluşumuna dair derin eleştirilerini görüyoruz. Sınıfsallık bağlamında; kral, asker, ruhban kesiminin oluşumunu kitabın karakterleri Edvin, Hou Hou, Yarık Dudak özelinde anlatıyor bizlere.
“… barutun yapılmasını sağladığım zaman hepinizden üstün olacağım. Hepiniz benim buyruğumda olacaksınız.” Edvin barutu bulup yaptıklarıyla ve zekasıyla hükmedecektir. Yarık Dudak her şeyi kaba kuvvetle çözebilir. Hou Hou insanın sonsuz safsata üretebilme yeteneğinin temsilidir.
” O zamanlar yiyecek üretenlere kuramsal olarak ‘özgür insanlar’ denirdi. Ama bunlar gerçekte özgür değildi.” Kitabın bu cümlesiyle bu sınıfsallığın uzantısının eskisi gibi keskin olmamakla beraber , göze çarpmadan devam ettiğini, Camus’un kölelerimiz bize güler yüzle hizmet etsin diye onlara özgürsünüz diyoruz, söylemini de bağlama katacak olursak sürecin ve devinimin köleliğe meşruiyet getirmek dışında bir şey yapmadığını görüyoruz.
Birbirlerinden etkilenip etkilenmediklerine dair fikir geliştirmemekle beraber Nietzsche ve London’un pek çok noktada benzeştiğini görüyoruz. İnsanlığın ilk halindeki “gücün”, “kaba kuvvetin” efendilik ahlakını doğurduğunu “Ateşçi” karakteri ile; Vesta Von Warden özelinde daha az güçlü olanın kölelik ahlakına mahkum olduğunu çıkarıyoruz. Bu noktada ” Kadının artık kendisine boyun eğmesini istiyormuş, kölesi olmasını buyuruyormuş.” cümlesini insanlığın ilk zamanlarının yakışıksız bir söylemi olarak nitelendirip patriarkal düzeni de “güç” kavramıyla karşıladığını anlıyoruz.
Asıl karakterimize gelecek olursak bu adamcağız bir İngiliz Dili Edebiyatçısı’ndan başka bir şey değildir. Fiziksel gücü az olmakla beraber eskiden sahip olduğu saygınlığı bütünüyle yitirmiştir. Amfilerin doluşup kendisini dinlediği karakterimiz anlattıklarını anlamayan 3 yabani insan azmanı tarafından itibar görmemekte; dinlenmeyi istemekte, anlatmayı arzulamaktadır. Şimdilerde sözleri alaya alınmakta onun bu narinliği onu dalga konusu haline getirmektedir. Tüm dünya nüfusunun azaldığı bir zamanda yaşamda kalacak kadar şanslı ancak bir o kadar da umutsuzdur. “Ben mağaradaki bütün kitapları yok etsem bile sonuç yine aynı olacak.” Üstelik kayıtsızdır da Vesta von Warden’in dövülmesini engellemez, kardeşi öldükten sonra ağlamaz ve okula gider, çocuklara okuma yazma öğretmez, kalan unsurlarla uygarlığı tekrar inşa etmeye yeltenmez. Nietzsche’nin deyimiyle insan yorgunudur ve bengi dönüşün esiri olduğundan sonsuz emindir.
“Demek ki tarih aynı biçimde yeniden başlayacak, insanlar çoğalacak, sonra birbiriyle kavgaya tutuşacak, hiçbir şey buna engel olamayacak. Barutu yeniden icat ettiklerinde binlerce, milyonlarca insan birbirlerini öldürecek. Ve işte böylece kan ve ateş içinde yeni bir uygarlık oluşacaktır.”