“Beni affet.” diye mi başlamalı… Ne desek sanki biraz fazla, biraz gereksiz ve ne desek sanki biraz da eksik. Kanına kadar nüfuz eden o pişmanlığı nasıl anlatabilir nasıl açıklayabilirsin.
Başlamaya yüz bulamadığımız cümleler vardır. İçinde biraz pişmanlık, birçok kırgınlık ve daha fazlası büyük bir geç kalınmışlık. Yapılan hatayı telafi etmeyi denemek için yazmaya çalıştığımız fakat o başlangıcı asla yapamadığımız yazılar. Bilirsiniz ya hani size değer veren birini paramparça ettikten sonra geçmişi açıklamaya değmeyecek yazılar. Bilirsiniz belki böyle yazılara, mektuplara, mesajlara nasıl başlanır? Nasıl başlayabilir insan, direkt “Özür dilerim ben hata ettim?” mi yoksa “Geç kalmışlığım ve karşılıksız kalışım için beni affet” mi yoksa sadece “Beni affet.” diye mi başlamalı… Ne desek sanki biraz fazla, biraz gereksiz ve ne desek sanki biraz da eksik. Kanına kadar nüfuz eden o pişmanlığı nasıl anlatabilir nasıl açıklayabilirsin.
Fakat bilirsin ki yazmaktan başka çaren de yoktur. Duyguların çepeçevre sardı ise, eğer bir şekilde geri dönüşü yok ise ve zaman daha da yıpratmış ve olanları unutmak imkansız ise başka çaren yoktur. Kelimelerin o sarsıcı gücüne inanarak bir adım atmalı ve tek tek harfleri seçerek en iyi biçimde imkansız geç kalmışlığı anlatmalı. Fakat olmaz yapamazsın bu sadece kuru bir yazı, anlamsız bir bütün gibi gelir bana. İçinde her duygunun bütün olduğu bir bütündür. Kabullenme, onlarca kırgınlık ve binlerce sızı.
Şiddetlenen kalp atışları sanki kalbini göğüs kafesinden çıkaracakmış gibi hissettiren, büyük dalgaların üzerine üzerine gelişini seyretmen gibi çaresiz. Hatırıma gelen her yeni günde ayrı bir ceza oluyor binlerce geç kalınmışlık. Affedilmeyi beklemiyorum, geri dönüş beklemiyorum fakat umut etmek her daim vardı. Eğer ki bir gün karşı karşıya gelirsek en azından yüzüne bakabilmek hakkına az da olsa sahip olayım diye harflere sığınıyor ve yazıyorum.