ŞEB-İ YELDA (EN UZUN GECE)

Mislina Nur Badem

Şehit ve yaralı haberleri gelirken TRT’de okunan bildiri geçti gözümün önünden, “Yurtta Sulh Konseyi” adını vermişler. Bir alçaklık ancak böyle sinsice bir ambalaja büründürülebilirdi.

Herkes için sıradan bir gün gibi başladı o Cuma. Sıcak bir yaz günüydü. Gün normal seyrinde ilerliyorken, akşam saatlerinde köprülerde bir hareketlilik olduğu haberleri gelmeye başladı. Biz, bir terör eylemine engel olmak için tedbir alınıyor düşüncesiyle dinledik haberleri. “Galiba darbe oluyor” diyenleri ciddiye almayıp, durumu şaka zannedecek kadar ihtimal vermedik böyle bir hainliğe.

Ekranlarda başbakanımızdan, “Doğrusu bir kalkışma ihtimali üzerinde duruyoruz.” sözünü duyduğumuzda durumun ciddiyetini anlamaya başladık, hep beraber televizyona kilitlendik. TRT Haber spikeri darbecilerin bildirisini okurken yerimizde duramadık. Saatler ilerliyordu ama gün bitmek bilmiyordu.

Gecenin ilerleyen saatlerinde Cumhurbaşkanımızı ekranlarda gördüğümüzde, artık hiçbir şüphemiz kalmadı. Memleketimize bir hançer daha saplanmaya çalışılıyordu.

Cumhurbaşkanımızın çağrısından sonra babam bizi anneannemlerde bırakıp, meydana koşarken, biz de evde dualara sarıldık. O gece görüşemedik babamla. Coğrafya dersinde en uzun gecenin 21 Aralık olduğunu öğrenmiştik. Ama biz en uzun geceyi 15 Temmuz’da yaşadık.

Korku, endişe ve cesaretin birbirine karıştığı tarifi olmayan duygular yaşadık. Korkumuz, endişemiz mazlumların sığınağı, İslam dünyasının kalbi Türkiye’mize, karanlık çetelerin zarar vermesiydi. Cesaretimiz ise vatan kavramının canımızın ve kanımızın çok üstünde oluşundandı.

Gündüzleri televizyondan gelişmeleri takip ederdik, akşamları meydanlarda geçirdik. Bambaşka bir haldeydik ülkece, tarihin canlı şahitleri olduk, kendi destanımızı kendimiz yazdık. Bir taraftan tarihin görmediği kahramanlık haberlerini, bir taraftan şehit haberleri aldık.

Şehit ve yaralı haberleri gelirken TRT’de okunan bildiri geçti gözümün önünden, “Yurtta Sulh Konseyi” adını vermişler. Bir alçaklık ancak böyle sinsice bir ambalaja büründürülebilirdi.

15 Temmuz bütün ezberlerimizi bozdu. Okulda öğrendiklerimizi altüst etti. Gücü, tankları, silahları ellerinde tuttuklarını zannedenler, silahsız korunmasız sivillere karşı duramadı. Fizik kanunları derdest oldu savaş uçaklarına süpürge sapı atıp tutturanlara karşı…

Tankları elindeki çantayla döven teyzenin halet-i ruhiyesini Psikoloji ilmi anlayamazdı. Bir gecede darbe püskürtüp, sabah işine devam eden bir milletin durumunu hangi ‘sosyoloji’ açıklardı? Coğrafya en uzun geceyi yanlış tarif etmişti.

Halktan iyi bir tokat yiyen ihanet çetelerinin ‘Kimya’sının bozulmaması mümkün müydü? Ve tarih, kahraman dedelerin, ‘darbeye darbe’ yapan kahraman torunlarının destanını yazmakla meşgul şimdi.

Tüm memleket tek vücuttu. Ne muhalefet kaldı, ne parti, ne fırka. Fikirler farklı olsa da yürekler aynı vatan aşkıyla attı. Asırlarca İslam’a hadim olan, cihana İslâm’ı hâkim kılan bu millet için bu şeref elbette tesadüf değil.

Ve bir kez daha anladım ki, yalnızca rükûda eğilen bu millet yenilmez. Bu uğurda canını hiçe sayan kıyamete dek rahmet ve minnetle anacağımız, kahraman vatan evlatlarını bir kez daha çıkarmıştı bu topraklar. Rabbimiz mazlumun sığınağı olan devletimize zeval vermesin.

 

Bir Cevap Yazın

Your email address will not be published.