“Bizim için bir yazı Hakk’a hizmet ettiği sürece muteberdir. Bizim iç in bir dergi kıbleden ayrılmadıkça ölmezlik
şurubundan içer; âb-ı hayattan bir muştu taşımaya vasıta olabilir ancak.”
Asım Gültekin
Amasya’nın Taşova ilçesinde 1975’te dünyaya geldi Asım Gültekin. Ortaokulu bitirdikten sonra Amasya’dan ayrıldı; Kartal Anadolu İmam Hatip Lisesi’ni kazanarak İstanbul’a düştü yolu. Kartal’da lise yıllarında kültürel çalışmalara öncülük eden, dinamik bir öğrenci profiliydi o; okula kattığı yeni çalışmalarla bir dinamizm geliştirdi. Kartal Anadolu İmam Hatip Lisesi’nde 1989’da çıkmaya başlayan Seher Dergisi’ne desteğini, özellikle İmam Hatiplilerin en zor geçen yılları olan 1997-2009 arasında da dışarıdan katkılar göstermeye devam etti. Lise hayatının ardından Marmara Üniversitesi Edebiyat Öğretmenliği Bölümü’nden mezun oldu. Ama verdiği bir röportajda şöyle söylüyordu:
Yılda bir sayı olmak üzere çıkan Biat Dergisi’ni 5 yıl çıkardılar arkadaşlarıyla. Yazar Halit Bekiroğlu da Gültekin’le 90’lı yılların ortalarında Marmara Üniversitesi’ne giderken tanışmış, Biat Dergisi’ni beraber çıkarmış arkadaşlarındandı. O yıllar için Asım Gültekin’i şöyle anlatıyordu:
“Birlikte üstad Sezai Karakoç’a giderdik, kitap ve okuma çalışmaları yapardık, yurtlarda, evlerde, imam hatiplerde, diğer liselerde… Hayat akıp giderken STK faaliyetlerinde, dergicilikte, kitap fuarlarında, panellerde, istişarelerde, projelerde her zaman ya Asım’la olduk ya da yollarımız kesişti. Adeta her taşın altından Asım çıkardı. (…)”
Gittiği okulların önce kütüphanesine bakan biriydi Asım Gültekin. “Kütüphane deyince bende beliren fiil aslında aramak fiilidir! Yaşasın bitimsiz aramak sevdamız!” diye yineliyordu her defasında. Kütüphanelere öyle gönülden bağlıydı ki, namaz vakti geldiğinde mescide değil de kütüphanede olduğu yere bir seccade serip namazını orada eda etmek isteyen bir tavrı olduğundan bahsediyordu, bir röportajında. Secdenin her şeyin başlangıcı olduğuna inanıyordu çünkü. Ardından yine aynı röportajda kendinden şöyle söz ediyordu:
“(…) Kitaplar, dergiler… Tarihimi anlatmaya kalkıştığımda aslında onlardan bahsetmiş oluyorum. Şu okulu okudum diyerek değil yani. İşte şu mesleği yapıyor değilim. Mesleğim öğretmenlik değil aslında. Mesleğim okumak yazmak diyelim.”
Üniversite yıllarında kaldığı öğrenci evine giden bir arkadaşı şöyle anlatıyordu onun gençliğindeki kitap sevdasını: “Bir gün evine gittiğimde hayran kaldım. Evin her tarafında kitaplar vardı. Kitaplık alamamıştı ama kitaplar yerlerde insan boyunu aşan kuleler halinde duruyordu. (…)”
Okumaya olan düşkünlüğü daha küçükken kendini belli etmişti Asım Gültekin’in; dergi okumanın değerini de erken yaşlarda kavrayan bir çocuk olmuştu. Gül Çocuk, Kandil Çocuk, Yedi İklim, Kardelen, Selam, İslam, İslami Edebiyat, Teklif Kayıtlar, İkindi Yazıları abone olduğu ilk dergilerdendi. Dergi merakı ve aşkı yaş aldıkça arttı. Kariyeri boyunca birçok gazetede kültür sanat içerikli yazılarını yayımladı. Ayrıca pek çok dergide de yazmayı sürdürdü. Düş Çınarı, Gerçek Hayat, Yörünge, Genç, Yedi İklim, Kırklar, Şehrengiz o dergilerden sadece birkaçıydı. Bunun yanında İz Yayıncılık bünyesindeki aylık Kitap Postası Dergisi’ni de 20 sayı çıkardı. “Bizim için bir yazı Hakk’a hizmet ettiği surece muteberdir. Bizim için bir dergi kıbleden ayrılmadıkça ölmezlik şurubundan içer; âb-ı hayattan bir muştu taşımaya vasıta olabilir ancak.” derdi. Dergiler için öylesine çok yazıyordu ki dergiciliğin aynı zamanda tamamen bir hastalık olduğunu da söylüyordu. Koşturdu, çabaladı; TÜRDEB, Dünya Dergiler Birliği ve Dünya Bizim internet sitelerini kurdu. “Uluslararası Dergi Fuarları”nın temelini attı…
On fuar onun öncü gayretiyle icra edildi; birçok dergici ve okur birbirini tanıdı, dergileri insanlara; bilhassa gençlere sevdirdi. Gençlere sahip çıktı. Onları kendi öz kaynaklarıyla buluşturmak, zihinlerini çalıştırarak düşünmeye, bilgi üretmeye yönlendirmek, aşkın bir varoluşun ateşini tutuşturmak için daima çabaladı. Direnişi eylem ve üretimde bulmuştu çünkü o. Bir buluşmada bir çocuk onun için en özel kişi olduğumu sanıyordum demiş. Öyle değer vererek dinlerdi gençleri. Dinlemeye hazır olarak, içtenlikle “Nasılsın?” diye sorardı insanlara, son anına kadar da öyle yaptı.
Üsküdar Anadolu İmam Hatip Lisesi’nde görev yaparken bir öğrencisi; “Sınavlarda Ömer Karaoğlu’nun, Abdülbaki Kömür’ün diğer değerli sanatçıların ezgilerini, marşlarını sorardı. Yedi Güzel Adam’ı, Sezai Karakoç’u ve daha birçok yazarı; o dönemde adını duymadığımız ama çok değerli eserler verdiklerini sonradan fark ettiğimiz önemli edebiyatçıları Asım Gültekin sayesinde tanıdık.” diyor. Sınavlarının konularını müfredat belirlemezdi onun. Gençlerin aşkın dünyalarını, kendi hayat müfredatından sorular yönelterek doğru istikamete yönlendirme gayesindeydi.
Okuma gruplarını da çok önemserdi, “(…) Aynı alimi, yazarı, mütefekkiri çok takdir ediyor isek o yazarı okuyanlarla bir araya gelmek önemli.” derdi. Okuma halkaları oluşturma noktasında hep dinamikti. Bunu da şu sözlerle açıklıyordu Asım Gültekin:
“Okuma grupları oluşturmaya çalışıyorum. Çünkü insanlar günümüzde okumayı tek başına kolay kolay gerçekleştirebilir bir durumda değiller. Yani, okumak artık tek başına gerçekleştirmesi zor olan bir eylem. Dolayısıyla, insanların birbirlerine tutunarak ‘Bunu okumalıyız’ dedikleri bazı önemli kitapları beraber okumalarını ve beraberliklerini sürdürerek inandıkları bir kısım değerleri birbirlerine hem hatırlatmalarını hem de onları beraber okudukça yeniden değerlendirmelerini, tahlil etmelerini, analiz etmelerini öğrenmelerine vesile olmaya çalışıyorum. Çünkü biz tüketim kültürü karşısında, daha doğrusu şeytani kültür karşısında tek kalırsak, kaybederiz. Müslümanlar olarak şeytani kültürün karşısında kaybetmemek için, Müslüman duyarlılığını diri tutmak isteyenler olarak, birbirimize tutunmamız gerekiyor. Birbirimize tutunmanın en güzel yollarından birisi de birlikte kitap okumak. (..) Bu çağ, geçen yüzyıl ve bundan sonraki yüzyıl, önceki yüzyıldan daha radikal ve sert bir şekilde bireyci bir çağ olarak yoluna devam edecek. Bu bireyciliği aşmanın yolu birlikte okumak.”
Vefatından birkaç ay önce konuk olduğu bir televizyon programının sonunda; “İstikamet nereye?” diye sorulmuştu Asım Gültekin’e. “Rabbim kıbleden, ona secde edenlerden ayırmasın.” diye yalın bir cevap vermişti. Şahittik, duru yürüdü, sessizce göçtü.
Asım Gültekin, canhıraş bir şekilde ümmetin güzel bildiği, güzel gördüğü adamlarını, insanlarını, başta gençlere olmak üzere herkese anlatmaya ve anlattırmaya çalıştı. Dili kirlenenin kalbinin de kirleneceğini söyledi hep. Akranlarına dost, gençlere ağabey, dergicilere yoldaş̧ olan Asım Gültekin’in güzeli ve iyiyi anlatmaya çaba eden sözleri, her daim yolumuzda ve kalplerimizde yer bulacak.
“Türkçede her şey “bir”den başlar. Ansızın oluveren bir şeyi birdenbire kelimesi ile ifade ederiz. Öyle güzel bir ifadedir ki bir-den bir-e! Birdenbire ifadesinde oluş̧ ‘Bir’in içinde gerçekleşir. Birden kopacakmış̧, ayrılacakmış̧ gibi yaparak ama birden kopmadan, ayrılmadan ve bire yönelerek, yine birdenbire gerçekleşen bir serüven! Hay’dan gelen Hu’ya gider demenin başka bir yoludur ‘birdenbire’ adeta. ‘Allah’tan geldik, yine ancak O’na dönücüleriz’ demenin bir başka yolu.”
Yıldız Ramazanoğlu
Asım’a göre emperyalizme ve her türlü haksızlığa karşı durabilmek, incelikli estetik ve adalet dolu bir Türkiye kurabilmekle mümkündü. Bunun için yeni bir zihinsel yapılanma gerekiyordu. Bu da; ilimle, irfanla, mizahla, sanatla ve sağlam bir siyasetle mümkündü ve emek iman ve çaba istiyordu kısaca.
Peki gençlerle bu kadar güzel bir iletişimi nasıl kurabildi; yargılamadan dinleyerek, her türlü dertleriyle bire bir ilgilenerek, kendilerini değerli hissettirerek. Vefatından sonra Valide-i Atik Camii’ndeki buluşmada bir delikanlı onun için en özel kişi olduğumu sanıyordum demiş. Şaşırmıyoruz çünkü aynısını biz yetişkinlere de yaptı, her birimizin kusurlarını zaaflarını görmezden gelerek, içimizdeki karmaşaya aldırmadan iyi olan ne görüyorsa o parçamızla rabıtaya geçti. Her esere her yeteneğe değer atfetti ve kendimizi özel ve kıymetli hissetmemize yol açtı.
Küçük kızımı Kartal Anadolu İmam Hatip’e başladığında feraha çıkaran, sanatla, klasik metinlerle, resim atölyesiyle buluşturan edebiyat öğretmeni. Okulda sakin sesiyle duruşuyla okuma eylemleriyle bir devrim yarattığını, kütüphaneyi kız erkek herkese eşitçe açtırıp herkesi ihya ettiğini hatırlıyorum. Gençlerin sadece kariyere, para kazanmaya odaklanarak çöp gibi sürüklenmesine razı olmadı, içlerindeki atıl yetenekleri, kavrayış zenginliklerini harekete geçirdi.
Mehmet Güncüm
Etrafındaki herkes gibi bizim de hayatımızdan bir Asım Abi geçti. Asım Gültekin 2009 yılında Üsküdar İmam Hatip Lisesi’nde “Dil ve Anlatım” dersimize girerdi. O’nun okulu ders işlediği Kütüphaneydi. Öğretmenler odası da sınıfı da kütüphaneydi. Okulun son dönemlerindeki son sınavları Asım Hocam yine Kütüphanede yaptı ve bize de dedi ki: “Bir tek soru soracağım ama en az üç sayfa olacak.” Bir soru olmasına sevindik ama en az 3 sayfa olmasına üzüldük tabi. Soru şuydu; “Bu zamana kadar benden öğrendiniz üç şeyi yazın.” dedi. “Birbirinizin yazdıklarına bakmak yok.” dedi.
Başladık yazmaya. Hiç unutmuyorum, bu sözüm de sakın yanlış anlaşılmasın tenzih ederek yazıyorum, sınıfta Amasyalı bir kardeşimiz vardı. Aynen şu cümleyi yazmıştı: “Hocam ben Amasya’dan İstanbul’a yeni gelmiştim. Kendime öz güvenim hiç yoktu. Sizi gördüm, tanıdım. Amasyalı olduğunuzu duydum. Kendi kendime; Amasyalılardan da bir şey olabiliyormuş, deyip özgüvenim arttı.” dedi. Tabi Hocamın buna çok güldüğünü hatırlıyorum. Hocam ile okuldan sonra da bağımız kopmadı yani Hocamız bizi bırakmadı. Yol gösterdi. Öncü oldu. Tabi bizden istediği ‘benden öğrendiğiniz bir şeyi en az üç sayfa yazma’ sorusunu şimdi daha iyi anlıyorum. Rahmet olsun.
Mehmet Nuri Yardım
Coşkun akan nehir gibiydi Asım Hoca. Nerede boşluk varsa oraya doğru akar, mevcut eksiği hemen doldururdu. Meselâ mizah alanında İslami camianın eksiği mi var, başkaları bu noksanlığı eleştiredursun Asım çabucak kolları sıvar, ekibi toplar ve mizah dergisini çıkarırdı. Onun unutulmayacak bir hizmeti de Cafcaf’tı. Camiamızın bu seçkin ve seviyeli mizah dergisinin iyi bir takipçisi oldu. 40 küsur çizeri bir araya getirmek kolay değildi ama Asım bunu başarmıştı. Çağrı Cebeci’nin “Nereden çıktı bu mizah dergisi fikri?” sorusuna, “Yıllardır nitelikli, entelektüel, dini ve temel değerleri ile kavgalı olmayan bir mizah dergisi özlemi içerisindeydim. Baktım kimse böyle bir dergi çıkarmaya çalışmıyor, ben çıkarayım dedim.” cevabını vermişti.